Günahları Camsil’le Temizlemek

Edip Ruşen
3 min readMay 1, 2021

--

Aynanın karşısında öylece duruyordu. Gözleriyle gözlerini izliyor, yüz hatlarına anlamlar yüklüyordu. Aklından geçenler ise gün boyu yaşadıklarıydı.

Öğlene doğru uyanmıştı. Bugün yapacak pek bir işi yoktu. Minibüse binip alışveriş merkezine gitmeye karar vermişti. İlk gelen minibüsü durdurdu. Alışveriş merkezi iki mahallenin ortasında bir yerdeydi ancak alışveriş merkezinin giriş kapısı, bulunduğu yere uzak olan mahalleye bağlıydı. Her zaman yaptığı gibi kendine yakın olan mahallenin adını zikrederek şoföre parayı uzattı. Sonuçta alışveriş merkezi resmi olarak iki mahallenin ortasında bulunuyordu. Alışveriş merkezine giderken bazen gerçekten giriş kapısından önce inerdi, bazen de minibüsçünün ineceği yeri aklında tutmadığını varsayarak tam alışveriş merkezinin giriş kısmında inerdi. Bu oyunun çok küçük miktarda bir avantajı vardı onun için. Yakın mahalleyi söylerse cebinde bulunan bozukları kullanmış oluyordu, uzak mahalleyi söylerse kağıt para bozdurmak zorunda kalıyordu. Teknik açıdan günah sayılır mı bilmiyordu ancak 100 metrelik basit bir konuydu.

Minibüste, şoför koltuğuna yakın bir yerde olduğu için yeni binen yolcular, parayı minibüsteki kalabalık içinden şoföre en yakın kişiye, yani ona uzatıyordu. Bu şekilde bir iki uzatmadan sonra artık canı sıkıldı. Covid19 salgınının başlangıcından bu zamana hep paçayı sıyırmıştı, başkalarının buna sebep olmasını istemezdi. Bu sebeple bir sonraki yolcu da parayı uzatınca duymamazlıktan geldi. Bu sefer yolcu dürtmeye kalkınca iyice arkasını döndü. Hemen çevresindekiler parayı alarak bu kısa süreli anlaşmazlığın üzerini kapattı. Bunun günahı olur muydu, bilemezdi. Ancak kendince bir önlemdi.

Alışveriş merkezinin kapısında indi. Alışveriş merkezinin kapısındaki güvenlikler, insanları içeriye sırayla alıyordu. Her geçen kişi, elektronik üst arama makinesinin içine girmeden telefonlarını yandaki kutunun içine bırakıyorlardı. Geçtikten sonra tekrar alıyorlardı. Sıra kendisine gelince direk geçti. Telefonun içinde olan elektronik aksamın ötmeyeceğini düşünüyordu. Çin malı bir telefonda ne kadar metal olabilirdi ki? Kemer tokasında olan metal elbette telefondan fazlaydı ve bu sebeple telefonu bırakmanın anlamsız olduğunu düşünüyordu. Başkaları kurallara uyarken kendisinin uymamasının bir günah içerip içermediğini düşündü. Nasıl olsa insan yasası değil mi, ne olacak diyerek yoluna devam etti.

Her zaman gittiği kitapçıya uğradı. Kitapları bir bir süzdü. Çok satanlar, yeni çıkanlar, indirimdekiler şeklinde isimlendirilmiş rafların arasından geçerek dergi reyonuna geldi. Dergilerden birini eline aldı, çok sevdiği bir yazar hakkında söyleşi yapılmıştı. Bu dergiyi takip etmediği için boşuna para harcamak istemiyordu. Gizlice telefonunu çıkardı ve dergideki röportajın fotoğraflarını çekti. Günahı var mıydı, bilmiyordu. Telefondaki megapikseller ve kağıda uzanan ışınlar arasındaki teknik bir konuydu. Günahı tartışmalıydı. Yoluna devam etti.

Kitapçıdan çıkıp büyük bir zincir markete girdi. Sevdiği sandviçlerden aldı. Mağazanın indirim reyonuna geçti. En sevdiği şeylerden birisi de aciliyeti olmayan ama alsa bir gün işine yarayacağını düşündüğü garip nesneleri satın almaktı. Bu garip nesneleri almak israf sayılır mıydı, günahı olur muydu bilmiyordu. Ama buradan eşya almayı severdi. Bir tane patates dilimleyici aldı. Yoluna devam etti. Patates soyucunun israf olup olmadığı büyük bir tartışma konusuydu.

Kasaya geçmeden önce içki reyonuna geçti. Reyonda durup içkilere bakmaya başladı. İçkilere karşı garip bir merakı vardı. İçki içmezdi ama bir gün içseydi hangi içkileri tercih edeceğini düşünürdü. Bunun dışında içki şişelerindeki tasarımsal detayları çok severdi. Bu detayların estetiklik taşıdığına inanırdı. Bir nevi endüstriyel bir sanattı onun için. Ama içmediği için burada geçirdiği zamanın günah olup olmadığını düşündü, kararsızdı. Sonra yoluna devam etti.

Alışveriş merkezinden ayrılırken kapıda mızıka çalan bir çocuk gördü. Çocuk bir yandan şarkı çalıyor bir yandan da gelip geçenlere el uzatıyordu. Ancak kimse para vermiyordu. İçinden bu çocuğa para vermek geçti. Çocuğa yaklaştı, elini cebine attı, son anda vazgeçti. Acaba çocuk bu hareketini görmüş müydü? Gördüyse beklentiye girmiş miydi? Gereksiz yere çocuğu umutlandırdığı için günaha girip girmediğini düşündü, sonra yoluna devam etti. Tekrar minibüse bindi ve eve gitti.

Yemeğini yedi, banyoya elini yüzünü yıkamaya gitti. Aynaya baktı, sonra bakışlarını tekrar eline çevirdi. Tekrar kafasını kaldırıp aynaya baktı ve yüzünü inceledi. Bakışları ciddileşti. Bugün yaşadıklarını düşündü ve aynadaki suratına okkalı bir tükürük salladı. Tükürüğün bir kısmı aynaya bir kısmı aynanın çerçevesine geldi. Allah’ın yarattığı surete tükürülür mü? Acaba günaha girmiş miydi? Bu sefer çok düşünmeden koşup banyodan camsili aldı ve iki kere fıskırttı. Sonra temiz bir bezle aynayı temizledi ve “töbe, töbe, töbe” diyerek uzaklaştı.

--

--