Davros Antikacıyan

Edip Ruşen
2 min readMay 1, 2021

--

Millet-i sadıkadan, Davros Antikacıyan üçüncü kuşak olarak işlettiği antika dükkanını Covid19 salgınına karşı alınan tedbirler sebebiyle bir süredir kapalı tutmaktaydı. Beyoğlu’nun ara sokaklarında gözden ırak bu bodrum katında, çok büyük bir ticareti olmasa da her sabah müşterilerine açtığı kapısını, bir gurur nişanesi olarak görürdü. Davros, bu dükkanda evini geçindirecek kadar kazanır, nesiller boyu hizmet veren bu antikacı dükkanını ayakta tutabilmeyi en büyük saadet sayardı. Çocukluğunda, dedesi Thomas Antikacıyan’ın dizinin dibinde oturur, ona eşyaları sorar ve aldığı cevaplar karşısında bu sihirli dükkanın içerisinde oyunlar oynar, kendini eski bir masalın içerisinde hissederdi.

Antika dükkanı on aydır kapalıydı. Davros, elindeki çekleri bozdurmaya başlamış ve büyük annesinden kalan son Osmanlı altınlarını da kullanmak zorunda kalmıştı. Ekonomik açıdan zorlukların hissedilir olduğu dönemlerdi. Bir pazar günü, eski Regal marka televizyonundan kahvaltı haberlerini izlerken, eşi Matilda Antikacıyan’ın yaptığı nefis kahvesini yudumlamaktaydı. Kahvesini bitirdikten sonra, eski gazetelerden biriktirdiği bulmacaları açıp çözmeye koyuldu. Düşünceli bir hali vardı. Eşi Matilda, Davros’un bu halinin sebebini anlıyordu. Ekonomik olarak zorlu bir döneme girdiklerini evin mutfağında hissedilebiliyordu. Davros’un yanına yaklaştı:

- Davros, Letgo diye bir program varmış. Komşumuz Ayten Hanım, eski berjerleri oradan satmıştı. Sen de dilersen programı incele. Belki üç beş parçayı elden çıkarsın, seni bir süre rahatlatır.

Davros, bulmacadan kafasını kaldırdı ve fikri biraz kafasında tarttıktan sonra olumlu buldu. Cebinden telefonunu çıkardı ve Letgo uygulamasını indirdi. Biraz kurcaladıktan sonra önceden fotoğrafları bulunan bazı eşyaları eklemeye başladı. Önce şamdanları koydu. Bir kaç eski plak, birinci basım kitaplar ve Montblanc kalemleri uygulamaya ekledi. Davros eski topraktı. Geleneklerine, örflerine sadık bir insandı. Bu teknoloji işini, kolayca içselleştirebilmesi kolay değildi. İşe biraz da mizansen katmak için bazı eşyalar da ekledi: Thor’un çekici, Demokles’in Kılıcı, Raskolnikov’un baltası…

Biraz vakit geçtikten sonra koydukları ürünlere mesajlar gelmeye başladı. Gözlüğünü takarak teklifleri okumaya başladı. Ancak gelen teklifler çok komik rakamlardı. Aldığı fiyatların yakınında bile değildi. Yok pahasına satmaktansa bekletmeyi tercih ederdi. Akşama kadar bu şekilde uygulamayla meşgul olduktan sonra sabahkinden daha büyük bir stresle yatağına uzandı. Gece yatmadan son kez uygulamaya baktı, yeni bir mesaj vardı. Mesajı açtı. Yeni bir teklif geldiğini gördü:

- Hala satılık mı?
- Evet, halen satılıktır efendim.
- Fiyatta pazarlık payı var mı?
-Tabi efendim, nasıl bir fiyat var aklınızda?
- 50 tl veririm.
- Ancak efendim, bu Raskalnikov’un baltasıdır. 50 lira az değil mi?
- Dedem için alıyorum, bahçede odun kıracak. Nalbur’da sıfırı 70 tl.
- Ama efendim, bu malum, koca Raskalnikov’un baltasıdır. Odun kırmak için uygun olur mu?
- Klsın biladr. İyi satışlar.

Davros’un içinde derin bir ıstırap oluştu. Telefonu bir köşeye bıraktı ve eşi Matilda’ya sarıldı, ağzından şu sözcükler döküldü:

- Bu günler de geçecek sevgilim. En güzel günlerimizi henüz yaşamadık. Sabret.

--

--